kıvırmak

kıvırmak
-i
1) Herhangi bir şeyi bükmek

Fino, beni görünce kuyruğunu kıvırıp düşmanca havlaya havlaya beyaz dişlerini gösterdi.

- H. R. Gürpınar
2) Kenarından katlamak
3) Bir giysinin veya kumaşın kenarını bükerek tersinden dikmek
4) Kalçalarını iki yana sallayarak oynamak veya yürümek
5) Uydurup söylemek

Gene yalanları kıvırmaya başladı.

6) -e Sapmak

Araba birdenbire sağa kıvırdı.

7) nsz Yapmak istememek, yan çizmek
8) nsz, mec. Başarmak, başa çıkmak, becermek, hakkından gelmek

Hâlbuki Nahit onu odasına çekip de baş başa prova yaptığı zamanlarda pek âlâ kıvıracağa benziyordu.

- T. Buğra

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Нужна курсовая?

Look at other dictionaries:

  • yalan atmak (veya kıvırmak) — yalan söylemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • burun kıvırmak — önem vermemek, küçümsemek, beğenmemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kulak kıvırmak — domatesin olgunlaşmasını sağlamak için işlem yapmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bigudi — is., Fr. bigoudi Kadınların saçlarını kıvırmak için kullandıkları, metal, sünger veya plastikten, boru biçiminde küçük araç …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • burun — is., rnu, anat. 1) Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı 2) Bazı şeylerin ön ve sivri bölümü Kadıköy vapurunun güvertesinde, paltoma bürünmüş, gidip ta burna oturmuştum. H. Taner 3) mec. Kibir,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bükmek — i, er 1) Sertçe çevirmek, kıvırmak Bu kez onu sürmeden olduğu yerde büküp altına aldı. S. Birsel 2) nsz Birkaç tel ipliği burarak sarmak İpek bükmek. 3) Eğmek Olur der gibi başını büktü. Çelik halatı büktü. 4) Katlamak Büktüğüm yeri kaybetmişim,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dürümlemek — i Dürüm biçiminde sarmak, kıvırmak Deri gibi sert, yayvan tandır ekmeğine alışmıştı; yer sofrasında bunu kaşık, çatal yerine dürümleyerek kullanmayı beceriyordu. R. H. Karay …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kıvırma — is. Kıvırmak işi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kulak — 1. is., ğı, anat. 1) Başın her iki yanında bulunan işitme organı Kulaklarımın uğultusu içinde, söylediği lakırtıların hiçbirini duymuyordum. H. C. Yalçın 2) anat. Bu organın, sesleri toplayıp içeriye almaya yarayan dış bölümü Elleriyle… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • maşa — is., Far. māşe 1) Ateş veya kızgın bir şey tutmaya, korları karıştırmaya yarayan iki kollu metal araç Kahveci ocaktan maşayı kapmış, o da fırlamıştı dışarı. Ç. Altan 2) Çok küçük şeyleri tutmaya yarayan küçük, kollu araç Saatçi maşası. 3) Saçları …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”