- orta yaşlı
- sf.
Ne genç ne de yaşlı olan
Onu en evvel çocuk, sonra genç, sonra orta yaşlı gözlerimle görmüştüm.
- A. Ş. Hisar
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Onu en evvel çocuk, sonra genç, sonra orta yaşlı gözlerimle görmüştüm.
- A. Ş. HisarÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
orta — is. 1) Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre Yılın ortası.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yaşlı — 1. sf. Yaşla dolmuş (göz) Hıçkırarak yaşlı gözlerini kaldırdı. Ö. Seyfettin 2. sf. 1) Yaşı ilerlemiş, kocamış, ihtiyar (kimse) Kendisi de ilkin yaşlı bir kadın almayı düşünmüş idi. M. Ş. Esendal 2) is. Yaşı ilerlemiş kimse Bu yaşlıları kapısının… … Çağatay Osmanlı Sözlük
orta kuşak — is., ğı Toplumda genç kuşak ile yaşlı kuşak arasında yer alan yaş grubu … Çağatay Osmanlı Sözlük
MUHLES — Orta yaşlı kimse … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
dörd-beş — say. Dörd, ya beş ədəddən və s. dən ibarət olan. Biz məktəbdə gündə dördbeş dəfə əllərimizi sabunla yuyuruq. Ə. H.. Onun yanında orta yaşlı iki kişi və dörd beş yaşlı bir oğlan uşağı vardı. İ. Ş … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
alan talan — sf. Karmakarışık, allak bullak, darmadağınık Ortaya bir kucak çamaşırla orta yaşlı, saçları alan talan bir Musevi kadını çıktı. H. R. Gürpınar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller alan talan etmek alan talan olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çelebi — is. 1) Bektaşi ve Mevlevi pirlerinin en büyüklerine verilen unvan 2) esk. Hristiyan tüccar Çelebi, tütün mü alacaksınız? 3) sf. Görgülü, terbiyeli, olgun (kimse) Yeleği gümüş köstekli, fesi kalıpsız, orta yaşlı bir adamdı. Son derece Osmanlı ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
feryat figan — zf. Haykırarak, ağlayarak Nihayet, beni feryat figan orta yaşlı bir avukat kâtibine veriyorlar. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalay — is., kim. 1) Atom numarası 50, atom ağırlığı 118,7, yoğunluğu 7,29 olan, 232 °C de eriyen, gümüş beyazlığında, kolay işlenebilen, yumuşak bir element (simgesi Sn) 2) Kalaylanmış bir kabın üzerindeki alaşım tabakası Pencereye, elinde yeni kalaydan … Çağatay Osmanlı Sözlük
örtülü — sf. 1) Örtüsü olan Orta yaşlı, başı örtülü bir kadın yanımda duruyor. R. H. Karay 2) Örtülmüş, bir şey ile kaplanmış Yerler yemyeşil ve ıslak bir çimenle örtülü. A. Haşim 3) zf., mec. Açıklama yapmadan, belli belirsiz bir biçimde, müphem Birleşik … Çağatay Osmanlı Sözlük