serilmek

serilmek
-e
1) Serme işi yapılmak

Sanki sedirlerine Bursa ipeklileri serilen bizim odalarımız değildi.

- O. S. Orhon
2) Bir yere uzanıp yatmak

Kanepenin birinden kalkıp ötekine serildim.

- S. F. Abasıyanık
Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Поможем написать курсовую

Look at other dictionaries:

  • serilmek — sarsılmak, sendelemek, yalpa ile dü şeyazmak 1. 196; II, 123 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • kalıp gibi serilmek — yorgunluktan upuzun yatmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • leş gibi serilmek — kollarını bacaklarını yayarak kımıldamadan yatmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz (veya gözünün) önüne serilmek — görülmek, bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmak İstanbul a bu yükseklikten bakılınca birden gözlerimizin önüne serilir. A. Ş. Hisar …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yatağa serilmek — bitkin, yorgun bir durumda yatağa uzanıp yatmak Yorgunluktan yatağa seriliverdim …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz önü — is. Görülebilen, yakın yer Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller göz önüne almak göz önüne getirmek gözünün önünden geçmek gözünün önünden gitmemek gözünün önüne gelmek göz (veya gözünün) önüne serilmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • halı — is. Yere veya mobilya üstüne serilmek, duvara gerilmek için, genellikle yünden dokunan, kısa ve sık tüylü, nakışlı, kalın yaygı Pencerelerden Türk kadınlarının dokuduğu halılar ve seccadeler sarkıyor. F. R. Atay Birleşik Sözler halıhane halı saha …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalıp — is., bı, Ar. ḳālib 1) Bir şeye biçim vermeye veya eski biçimini korumaya yarayan araç İstenilen kalıplarda ve istenilen nüanslarda heykeller yapılabilir. P. Safa 2) Biçki modeli, patron 3) sf. Genellikle küp biçiminde yapılmış olan Bir kalıp… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • leş — is., Far. lāşe 1) Kokmuş hayvan ölüsü Yollarda insan, at ve deve leşleri nadir değildir. F. R. Atay 2) sf. Çok kötü kokan Birleşik Sözler leş kargası gemi leşi Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller leş gibi leş gibi sarhoş leş gibi serilmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”