tek — 1. sf. 1) Eşi olmayan, biricik, yegâne Hamit, biliyorsunuz edebiyatımızın tek dâhisidir. Y. Z. Ortaç 2) is. Birbirini tamamlayan veya aynı türden olan nesnelerden her biri Dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşının… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayrık — sf., ğı 1) Ayrılmış Yandan ayrık, tek tük gümüş pırıltılı saçları. Y. Z. Ortaç 2) Ayrı tutulan, başkalarına benzemeyen, ayrıcalı, müstesna 3) Kural dışı 4) Düzgün ve uygun olmayan, çarpık Apış arasına fazla tülbent ve mermerşahi tıkarak bebeği… … Çağatay Osmanlı Sözlük
başak — is., ğı 1) Arpa, buğday, yulaf vb. ekinlerin tanelerini taşıyan kılçıklı başı Toprak üstünde ne tütün fidanı ne buğday başağı bırakmışlar. A. Ş. Hisar 2) hlk. Tarlalarda, bağlarda dökülmüş veya tek tük kalmış olan ürün Birleşik Sözler salkım… … Çağatay Osmanlı Sözlük
batsat — zf., hlk. Ara sıra, seyrek olarak, tek tük … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyilli — sf. 1) Bir yana eğimi olan, eğik Ağaçlı tarlaları, tek tük bağ kulübeleri olan arkası meyilli bir arazi. H. E. Adıvar 2) İlgili, gönül vermiş … Çağatay Osmanlı Sözlük
pat sat — zf., hlk. Zaman zaman, ara sıra, tek tük Çocuk pat sat konuşmaya başladı … Çağatay Osmanlı Sözlük
piyangolu — sf. Şanslı, talihli kimse Esma, bu havalide sıtma çekmeyen tek tük piyangolulardan biridir. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
reaya — is., esk., Ar. reˁāyā 1) Bir hükümdarın yönetimi altındaki halk 2) Tanzimat tan önce Osmanlı İmparatorluğu nun Müslüman olmayan uyrukları Buradaki Türkler de tek tük reayayı görmemezliğe gelebiliyorlardı. A. Ş. Hisar 3) mec. Hristiyan … Çağatay Osmanlı Sözlük
dümen kırmak — yön değiştirmek Herhâlde kaçmayı düşünüyor olmalıydı. Yolun kenarındaki tek tük ağaçlara doğru dümen kırdı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
ak düşmek — (saça veya sakala) saç ve sakal tek tük ağarmaya başlamak Benim bütün saçlarıma, senin sadece şakaklarına ak düşmüş. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük