- zor gelmek
- bir işin yapılması birine güç gelmek
Ama, sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana.
- K. Tahir
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Ama, sevdiğimiz insanın acı çekmesini seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir bana.
- K. TahirÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
zor — is., Far. zūr 1) Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık Onun için hiçbir zorum, sıkıntım yokmuş gibi ara sıra denize taşlarımı atmakta devam ederek hızlı hızlı yürüdüm. R. N. Güntekin 2) Yüküm, mecburiyet Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gururuna ağır gelmek — kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ilaç gibi gelmek — 1) iyileşmeyi veya çözümü kolaylaştırmak 2) rahatlatmak, huzura kavuşturmak Böylesi zor bir iş için çalışmak bana ilaç gibi geliyordu. C. Uçuk … Çağatay Osmanlı Sözlük
amana gelmek — önce direnirken zor karşısında boyun eğmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hakkından gelmek — 1) zor bir işi başarı ile sona erdirmek Büyük kızı kocaya kaçtığı zaman küçükleri on iki dönüm tarlanın hakkından gelecek kadar yetişkindiler. N. Cumalı 2) yenmek, öç almak veya cezasını vermek Anlaşılan Cemal Paşa nın bu işe yarar bir adamı yok … Çağatay Osmanlı Sözlük
başı sıkıya gelmek — herhangi bir güçlük karşısında bunalmak, zor durumda kalmak Başımız sıkıya geldi mi hemen onlara koşacağız. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayaklanmak — nsz 1) Çocuk yürümeye başlamak 2) Hasta iyileşip yürüyebilir duruma gelmek 3) Ayağa kalkıp gitmeye davranmak 4) mec. Toplu biçimde zor ve şiddet kullanarak devlet güçlerine karşı gelmek, başkaldırmak, isyan etmek 5) mec. Uyanmak, uyanıp kalkmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yetişmek — e 1) Ulaşmak, ermek, varmak, vasıl olmak Gâvur Ali kahvedeki cemaate hiçbir şey söylemeden küçük çobanla uzaklaştı, bir nefeste ağıla yetişti. Ö. Seyfettin 2) Vaktinde tamam olmak, bitmek, hazırlanmak, hazır olmak Bu giysi yarına yetişmeli. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
boğaz — is. 1) Boynun ön bölümü ve bu bölümü oluşturan organlar, imik, kursak Ses, ciğerlerde biriken havanın boğaza çarpması demektir. Ö. Seyfettin 2) Şişe, güğüm vb. kaplarda ağza yakın dar bölüm Şişenin boğazı. Testinin boğazı. 3) İki dağ arasında dar … Çağatay Osmanlı Sözlük
kolay — sf. 1) Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç ve zor karşıtı Cebimde mevcut paradan bu kadar bir şey buna tahsis etmek pek kolaydı. H. Z. Uşaklıgil 2) is. Kolaylık İşin kolayını buldum. 3) zf. Kolayca, sıkıntısız bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük