denk gelmek

denk gelmek
1) uygun düşmek, uygun gelmek

Neleri, nasıl yazacağımıza gelince, yaşadığım günden başlayıp, denk geldikçe geriye dönüşlerle.

- N. Meriç
2) rast gelmek, rastlamak

Dolunun her biri, denk gelse bir kafa yarardı.

- T. Buğra

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Поможем решить контрольную работу

Look at other dictionaries:

  • denk — 1. sf. 1) Ağırlık bakımından eşit olan 2) esk. 0,80175 g olan ağırlık ölçü birimi 3) mec. Uygun, nitelik yönünden eşit Birleşik Sözler denk küme kafa dengi Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller denk düşmek denk gelmek denk getirmek dengi dengine …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • rast gelmek — 1) düşünmediği, ummadığı hâlde karşılaşmak, rastlamak, tesadüf etmek Bu kadın kadar tamahkâr bir insana ömründe rast gelmedi. Y. K. Karaosmanoğlu 2) düşünmediği veya düşülmediği hâlde payına düşmek Kumaşın iyisi bana rast geldi. 3) atılan şey… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • başa baş gelmek (veya kalmak) — 1) eşit olmak, denk olmak 2) berabere kalmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • cuk — zf. Tam yerine denk gelmek, uygun gelmek, yakışmak anlamlarındaki cuk oturmak deyiminde geçen bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • çakışmak — le 1) Birbirine geçip kenetlenmek, takılmak 2) nsz Aynı zaman dilimine denk gelmek İki sınıfın dersleri çakıştı. 3) nsz, hlk. Söz yarışı etmek Saz şairleri çakışıyor. 4) mat. Doğru, açı, yüzey vb. geometrik biçimler üst üste konulduklarında… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kapamak — i 1) Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek Hasan, yıldırımla vurulmuş gibi hemen kapıyı kapadı, kaçtı. H. E. Adıvar 2) Hava bulutlarla kaplanmak, sıkıntılı bir hâl almak 3) Bir şeyin görünmesine engel olmak Bu yapı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • karşılamak — i 1) Dışarıdan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek Belgrat, Türkiye Cumhuriyeti başvekilini karşılamaya hazırlamıştır. F. R. Atay 2) Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek Herhâlde bu küçük bahçeyi kendi sebze… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • korumak — i, den 1) Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur. O. S. Orhon 2) Güçlü bir kimse veya kuruluş,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • denkleşmek — nsz, le Birbirine denk olmak, denk duruma gelmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”