hava vermek

hava vermek
1) tekerlek vb. cisimleri hava ile şişirmek, şişkinliğini artırmak, hava basmak
2) tıp akciğerlere basınç altında hava veya oksijen doldurmak

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Поможем сделать НИР

Look at other dictionaries:

  • hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hava basmak — 1) hava vermek 2) argo büyüklenmek, gururlanmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hava kaçırmak — 1) nesneler için içindeki havayı tutamayıp dışarıya vermek 2) yellenmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • körüklemek — i 1) Körükle hava vermek Ateşi körükleyin. 2) nsz, mec. Kızıştırmak, kışkırtmak, şiddetlendirmek Bana çatmaya yer arıyor, siz de gidip körüklüyorsunuz. M. Ş. Esendal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • manika — is., den., İt. manica Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • küremek — ateşe hava vermek körüklenmek, toprağı sürüp ber taraf etmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gaz — 1. is., Fr. gaze Tül 2. is., Fr. gaz 1) Normal basınç ve sıcaklıkta olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılma ve bu kabın iç yüzeyinin her noktasına basınç yapma özelliğinde olan akışkan madde 2) Gaz yağı, petrol Aklıma geldi,… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • öldürmek — i 1) Bir canlının hayatına son vermek Öldüreceği, laf söyleteceği adamı diri diri fırına kor, gözünün önünde yakardı. Ö. Seyfettin 2) Bitkinin solarak kurumasına sebep olmak Susuzluktan çiçekleri öldürdü. 3) Çok üzmek Ölüm bir eve girince sağ… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”