göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
karanlıkta göz kırpmak — bir şeyi anlatmak isterken karşısındakinin anlayamayacağı bir işarette bulunmak veya bir söz söylemek … Çağatay Osmanlı Sözlük
karanlıkta göz kırpmak — bir işin önceden konuşulmadığı için haberinin olmadığını anlatmak … Beypazari ağzindan sözcükler
kırpmak — i, ar 1) Parçalara ayırmak, kesmek, kırkmak 2) Göz kapaklarını açıp kapamak, kıpmak Az lakırtı söyler, sık ve siyah kaşlarının altında asla kırpmadığı iri, parlak, sabit ve siyah gözlerini hep önüne dikerdi. Ö. Seyfettin 3) den, mec. Kesinti… … Çağatay Osmanlı Sözlük
TARFE — Göz kapağının bir defa kapanıp açılması. * Göz kırpmak. * Bir yıldız ismi. * Ayın bir menzili … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
karanlık — sf., ğı 1) Işığı olmayan, bütünü veya bir parçası ışıktan yoksun olan 2) is. Işık olmama durumu Biz, karanlığın içinde ilerliyoruz. H. Taner 3) mec. Yasalara, töreye uygun olmayan Bu karanlık işlerin hesabını sorarlar. M. Ş. Esendal 4) mec.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
GAMZ — Kaş ve gözle işaret, göz kırpmak. * Çene veya yanak çukurluğu … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kıpmak — i, ar Göz kapaklarını çabucak açıp kapamak, kırpmak … Çağatay Osmanlı Sözlük