- kör duman
- is.
Çok yoğun sis
Kör duman yamaçlara kadar inmiş, etekteki bahçelerin kavak ağaçlarını da perdelemeye başlamıştı.
- T. Buğra
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Kör duman yamaçlara kadar inmiş, etekteki bahçelerin kavak ağaçlarını da perdelemeye başlamıştı.
- T. BuğraÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
duman — is. 1) Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan kara veya esmer renkli gaz Emin ol ki her sigara yakışta / Daha duman tüter tütmez ordayım. B. S. Erdoğan 2) Havalanan tozların veya sisin oluşturduğu bulanıklık Köyünün … Çağatay Osmanlı Sözlük
kör — sf., Far. kūr 1) Görme engelli Körü körüne duygululuk sanatçıyı da körün değneğiyle yolunu araması gibi zavallı duruma düşürür. N. Cumalı 2) Keskinliği yeterli olmayan Kör bıçak. Kör makas. 3) Az aydınlık veren Sahanlığın üstünde bir kör kandil… … Çağatay Osmanlı Sözlük
Dynorphin — protein Name=prodynorphin caption= width= HGNCid=8820 Symbol=PDYN AltSymbols= EntrezGene=5173 OMIM=131340 RefSeq=NM 024411 UniProt=P01213 PDB= ECnumber= Chromosome=20 Arm=p Band=ter LocusSupplementaryData= p12.2Dynorphins are a class of opioid… … Wikipedia
göz — is. 1. İnsan və heyvanda görmə orqanı. Qara gözlər. Ala gözlər. İri göz. – Xumar xumar baxmaq göz qaydasıdır; Lalə tək qızarmaq üz qaydasıdır. M. P. V.. Arvad . . yaşarmış gözlərini silib ərinin qabağında döyükə döyükə qaldı. S. Rəh.. Göz ağı… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
Korea — This article is about the territory and civilization. For other uses, see Korea (disambiguation). Korea … Wikipedia
baca — is., Far. bāce 1) Dumanı ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol Kırlangıçlar daha çok sahildeki apartmanların bacalarında, pencere pervazlarında barınıyorlar. H. Taner 2) Su yolu, lağım, maden ocağı vb. yer altı yapılarının hava deliği 3) hlk.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük