uygun — sf. 1) Yakışır, yaraşır, mutabık, mütenasip Rıza Efendi de yerine, zamanına ve konusuna uygun hikâyeler vardır. T. Buğra 2) Elverişli, yarar, müsait, muvafık 3) mec. Orantılı, oranlı Birleşik Sözler uygun adım uygun katmanlaşma gerçeğe uygun işe… … Çağatay Osmanlı Sözlük
uygun bulmak — yakışır, yaraşır görmek O zaman da haydutlar rıhtım kapısına daha önce gitmeyi uygun buldular. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
layık görmek — yakıştırmak, uygun görmek Ben işte oyum, şimdi söylemeye layık görmediğiniz Dikmen Yıldızı... A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
reva görmek — (bir davranışı birine) bir davranışı, bir olayı bir kimse için uygun görmek İstanbul da işgal kuvvetleri fertlerinin halka reva görmediği cefa ve zulüm kalmamıştır. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasip görmek — uygun ve yerinde bulmak Kendi çocukları hep kız olduğu için yeğeni Bilâl i bu işe münasip gördü. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
çoban kulübesinde padişah rüyası görmek — içinde bulunduğu duruma uygun düşmeyen düşler kurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tasvip görmek — birinin bir düşünce ve davranışı uygun, yerinde bulunmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
iş görmek — 1) iş yapmak Baş üstünde bir ana işlerinizi görür veya çocuklarımızı doğurur, besler ve büyütür. F. R. Atay 2) iş yapmaya uygun olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tensip etmek — uygun bulmak, uygun görmek, münasip görmek Benim tensip edeceğim yerde, bir yüzümü görsün, kâfiymiş. S. M. Alus … Çağatay Osmanlı Sözlük
doğru bulmak — uygun görmek, onamak Onun yaptıklarını doğru buluyor musunuz? … Çağatay Osmanlı Sözlük