sanğrak — çınğırak; çekirdek, nebat içindeki levze denilir … Çağatay Osmanlı Sözlük
tonkrağu — çıngırak, konğrak … Çağatay Osmanlı Sözlük
koñragu — çıngırak, konrak, tongurak, çan, 11, 358; III, 387, 402 kulağın altındaki çıkıkça kemik III, 387 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
çıngırakçılık — is., ğı Çıngırak yapma veya çıngırak satma işi … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıngıraklı — sf. 1) Çıngırak taşıyan, üzerinde çıngırak bulunan Bir gün bol çıngıraklı atları sabırsızca kişneyen bir yaylı, kapımızın önünde durdu. B. R. Eyuboğlu 2) mec. Neşeli ve yüksek sesli (gülüş, kahkaha) Bedri beklenmedik çıngıraklı bir kahkaha… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıngırdak — is., ğı 1) Çıngırak 2) Çocuk oyuncağı olarak kullanılan saplı bir tür çıngırak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bodrum katı — is. Bir yapının zemin katının altında olan ve oturulabilen en alt katı Bu acı çıngırak sesi galiba bodrum katından geldi. Ö. Seyfettin … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıngır çıngır — zf. Çıngırak sesine benzer ses çıkararak Ara sıra kahkahayı bastığı zaman evin içini çıngır çıngır öttürüyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıngırakçı — is. Çıngırak yapan veya satan kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıngırdamak — nsz Çıngırak sesi çıkarmak Caz alabildiğine çıngırdıyor, gümbürdüyor, garsonlar sağa sola seğiriyor. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük