ezbere bilmek — (bir yeri) o yerin her yanını iyice bilmek Buraların altını ezbere bilirim, ezbere. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezbere almak — dikkat etmeden satın almak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezbere anlatmak — okunan bir şeyi olduğu gibi, bozmadan anlatmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezbere iş görmek — incelemeden gelişigüzel yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezbere yapmak — 1) ezberden yapmak 2) model veya doğa karşısında durmayarak fikirden tasavvur ve tahayyül suretiyle resim yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezbere konuşmak — bilmeden, aslını arayıp sormadan konuşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
donam — is., hlk. 1) Bir evin kapı, pencere, tavan, döşeme vb. bölümleri 2) Gemi ve sandalların donanımları Ayşe yse köyün önünden geçen kayıkların teknelerini, yelkenlerini, donamlarını hep ezbere bilirdi. Halikarnas Balıkçısı … Çağatay Osmanlı Sözlük
ezberden — zf. Ezberlenmiş biçimde, ezbere Sen konuşurken niçin iki yana da sallanıyorsun? Söyleyeceğim sözleri ezberden mi okuyorsun? M. Ş. Esendal Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ezberden yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
hafız — is., din b., Ar. ḥāfiẓ 1) Kur an ı bütünüyle ezbere bilen kimse 2) argo Bir şeyi anlamadan ezberleyen kimse 3) sf., esk. Koruyan, saklayan Birleşik Sözler hafızali … Çağatay Osmanlı Sözlük
manzume — is., ed., Ar. manẓūme 1) Şiir, nazım Başladı kâh ezbere, kâh cep defterinden manzumeler okumağa. R. N. Güntekin 2) fel., esk. Dizge … Çağatay Osmanlı Sözlük