- feraset
- is., ruh b., esk., Ar. ferāset
1) Anlayış, seziş, sezgi
Diplomatça bir ferasetle söylemek istediğini anlayıveriyordum.
- A. Gündüz2) Zekâ
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Diplomatça bir ferasetle söylemek istediğini anlayıveriyordum.
- A. GündüzÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
ferâset — (A.) [ ﺖﺱاﺮﻓ ] sezgi … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
FERASET — (Bak: Firâset) Anlayışlılık, çabuk seziş. (Aslı firâsettir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
FERAŞET — Süpürücülük ve döşeyicilik. Kâbe i şerifeyi süpürenin hizmeti … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MÜTEFERRİS — (Feraset. den) Anlayışlı, ferâsetli, sezişli … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
anlayış — is. 1) Anlama işi veya biçimi, telakki Ama doğrusu Hugo yu artık uzun uzun okuyamıyoruz, onun şiiri, şiir anlayışı bizden çok uzaklaştı. N. Ataç 2) Bir toplum veya topluluktaki bireylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle beliren düşünme… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sezgi — is. 1) Sezme yeteneği, feraset Kaynana, yaman halk kadını sezgisi ile teşhisi koymuştur. H. Taner 2) fel. Gerçeğin deneye veya akla vurmadan doğrudan doğruya kavranması … Çağatay Osmanlı Sözlük
zekâ — is., ruh b., Ar. ẕekāˀ İnsanın düşünme, akıl yürütme, objektif gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamı, anlak, dirayet, zeyreklik, feraset Çok görmüş halk adamlarına mahsus pratik bir zekâsı vardı. R. N. Güntekin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
BASİRET — Hakikatı kalbiyle hissedip anlama. Kalbde eşyanın hakikatlarını bilen kuvve i kudsiyye. Ferâset. İm ân ı dikkat. * İbret alınacak hidâyet sebepleri. Beyyine. Hüccet. * Bir evin iki tarafının arası. * Yer üstündeki kan. (Bak: Süveydâ i kalb … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KIYAFET — Bir şeyin dış görünüşü, zâhiri. * Bir kimsenin giydiklerinin bütünü. * Heyet, şekil, suret. * Feraset. * Bir kimsenin ardınca olmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KİYASET — Zeki. * Uyanıklık. Zekâ. Ferâset. Zeyreklik … Yeni Lügat Türkçe Sözlük