- güçlükle
- zf.
Güç, kolay olmayan bir biçimde, zar zor
Kuş biraz havalanıp başka bir kayaya kadar güçlükle, zorlukla uçtu.
- S. F. Abasıyanık
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Kuş biraz havalanıp başka bir kayaya kadar güçlükle, zorlukla uçtu.
- S. F. AbasıyanıkÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
izin koparmak — güçlükle izin almak Kendisi belediyeden birkaç gün izin kopararak onları ziyaret edecekti. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
zor — is., Far. zūr 1) Sıkıntı, güçlük, rahatsızlık Onun için hiçbir zorum, sıkıntım yokmuş gibi ara sıra denize taşlarımı atmakta devam ederek hızlı hızlı yürüdüm. R. N. Güntekin 2) Yüküm, mecburiyet Artık kızının evinde kalışının zordan olduğunu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dili ağırlaşmak — hastalık sebebiyle güçlükle söz söyleyebilmek, güçlükle konuşmak Hastaya bazı şeyler soruyor. Fakat anlaşılır cevaplar alamıyordu. Birkaç saatin içinde kaynımın dili ağırlaştı. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
ancak — zf. 1) Yalnızca anlamında, sınırlama anlatan bir söz Hasan, bu sefer kendisine ancak seyyar tuluatçıların arasında bir yer bulabildi. O. C. Kaygılı 2) Olsa olsa, en çok, daha çok, güçlükle anlamlarında, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
antrasit — is., di, mdn., Fr. anthracite Güçlükle tutuşan, koku, duman çıkarmadan büyük bir ısı vererek yanan bir tür taş kömürü … Çağatay Osmanlı Sözlük
bata çıka — zf. Güçlükle, zorlukla Tekrar başlayan tipinin içinde bata çıka, bir iki sokak geçtik. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
dar — 1. is., esk., Far. dār İdam mahkûmlarını asmak için dikilen direk Birleşik Sözler darağacı 2. sf. 1) İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı Dar elbise. Dar ev. 2) Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dara dar — zf. Güçlükle, ancak, uç uca, son dakikada İngiliz süngüsünden dara dar başını kurtaracaktı. F. R. Atay … Çağatay Osmanlı Sözlük
darı darına — zf. Güçlükle ve son anda, güç hâl ile, uç uca, dar darına … Çağatay Osmanlı Sözlük
dolgun — sf. 1) Dolarak biçimi yuvarlaklaşmış Dolgun yastık. 2) Şişmana yakın, balıketinde Dolgun karnını güçlükle taşıyan genç bir kadın gelip oturdu. B. Felek 3) Çok, bol, fazla, yüksek (ücret, para vb.) İlk işi babasını memnun etmek için ona dolgun bir … Çağatay Osmanlı Sözlük