KİNAYE — Dolayısı ile dokunaklı söz. Maksadı dolayısı ile anlatan söz. Üstü örtülü dokunaklı söz. Açıktan olmayıp hakiki mânâyı başka ifâde ile dokunaklı konuşmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KÂNİ — (Kinaye. den) Dokunaklı ve iğneli söz söyleyen. Kinayeli konuşan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KİNAİYYAT — (Kinâye. C.) Temsillerle anlatılan imalı ve dokunaklı sözler.(Mâlumdur ki, fenn i belagatta bir lâfzın, bir kelâmın mânâ yı hakikisi, başka bir maksud mânaya sırf bir âlet i mülahaza olsa, ona lâfz ı kinâi denilir. Ve kinâi tabir edilen bir… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
allık — is., ğı 1) Al olma durumu Yanaklarının allığından kinaye, ona alyanak lakabını takmışlar. S. M. Alus 2) Kadınların süs için yanaklarına sürdükleri al boya … Çağatay Osmanlı Sözlük
kinayeli — sf. İçinde kinaye bulunan (söz) Mebrure bu kinayeli sözlerle kendisine uzanan mektubu aldı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakayka — kiriban, taraf, kinaye … Çağatay Osmanlı Sözlük
ANKA-MEŞREBANE — Anka meşrebi halinde, kanaat sahibi. Eski edebiyatta kanaat sahiplerine kinaye olarak söylenir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ARŞ — Bağ çardağı. * Gölgelik. * Kürsü, taht, yüce makam. En yüksek gök. Allahın kudret ve saltanatının tecelli yeri. (Arş kâinatı kaplar. Allah ın kudreti ve ilmi de herşeyi kaplar.) * Fevkiyyet, ulviyyet. * Arş ı Alâ, Arş ı Rahman, Arş ı İlâhi, Arş ı … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
BEYAN — İzah. Açıklama. Anlatma. Açık söyleme. * Öğretme. * Fesahat ve belâgat. * Edb: Belâgat ilminin hakikat, mecaz, kinâye, teşbih, istiâre gibi bahislerini öğreten kısmı. (Bak: Belâgat) * Söz olsun, iş olsun; vukû bulan şeyden murad ne olduğunu o şey … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
BEYT-İ ATİK — Kâbe i Muazzama. (Çok eskiden beri Cenab ı Hak tarafından her türlü tehlikelerden korunduğu ve kurtarıldığı ve hiçbir kimsenin ona mâlik olmayıp aslının hür olduğundan kinaye olarak bu isim verilmiştir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük