göğsü daralmak (veya tıkanmak) — 1) güçlükle nefes almak 2) mec. içi sıkılmak Öteden beri yola yüzü yoktu. Hele yokuşları karşıdan gördüğü vakit göğsü tıkanırdı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği boğazına tıkanmak — sıkılmak, üzülmek, dertlenmek Yüreğim boğazıma tıkanmış bir hâlde, bu basit, bu aşağılık konuşmaları dinliyorum. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
boğazına bir yumruk tıkanmak (veya gelip oturmak) — konuşamaz olmak, sesi çıkmamak Babasının adı anılınca Ferit in boğazına bir yumruk tıkandı. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüreği sıkışmak (veya tıkanmak) — 1) kalp atışları düzensiz olmak, sıkıntı duymak 2) mec. bir meseleden dolayı aşırı üzülmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
bekinmek — nsz, hlk. 1) İnat etmek, direnmek 2) Kapanmak, tıkanmak Gaz ocağının deliği bekinmiş, açılmıyor … Çağatay Osmanlı Sözlük
pekişmek — nsz 1) Sertleşmek, katılaşmak 2) Sıkışmak, tıkanmak 3) mec. Güçlenmek, artmak, çoğalmak, kuvvetlenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
stent — is., di, tıp, İng. stent Tıkanmak üzere olan damarın içine konan araç … Çağatay Osmanlı Sözlük
tapalanmak — nsz Tapa ile tıkanmak, tıpalanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
tıkanma — is. Tıkanmak işi … Çağatay Osmanlı Sözlük
uğunmak — nsz, hlk. 1) Büyük bir üzüntü veya acıdan kıvranmak, soluğu tıkanmak, ağlaya ağlaya bayılmak 2) İsteksiz davranmak, savsaklamak Gönülsüz yazıyorum. İstemediğim için, çevresinde dolanıp uğunuyorum. N. Meriç … Çağatay Osmanlı Sözlük