kani olmak

kani olmak
inanmak, kanmak

Şahsi vaziyetini kabil olduğu kadar iyileştirmek lüzumuna kuvvetle kani idi.

- A. Ş. Hisar

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Нужен реферат?

Look at other dictionaries:

  • kâni — (A.) [ ﻊﻥﺎﻗ ] yetinen, kanaat eden. ♦ kâni etmek ikna etmek. ♦ kâni olmak ikna olmak …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • kani — sf., esk., Ar. ḳāniˁ Kanmış, inanmış Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kani olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kanı kaynamak — coşkun ve kıpırdak olmak Çocuğun kanı kaynıyor …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kanı — is. İnanç, düşünce, kanaat Ahlakın da iyiliğe değil, güce dayandığı kanısındadır. S. Birsel Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kanısında olmak kanıya varmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kâğıt gibi (olmak) — (birinin yüzü) kanı çekilip benzi solmak Babuş da uyanmış ve yatağın içine oturmuş. Korkudan onun da yüzü kâğıt gibi. P. Safa …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalp — 1. is., bi, esk., Ar. ḳalb Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller kalp etmek 2. is., bi, anat., Ar. ḳalb 1) Göğüs boşluğunda, iki akciğer arasında, vücudun her yanından gelen kanı akciğerlere ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • akıl — is., klı, Ar. ˁaḳl 1) Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us 2) ruh b. Bellek Hâlâ aklımda o tufan yağmuru. C. S. Tarancı 3) Öğüt, salık verilen yol Bu aklı size kim verdi. 4) Düşünce, kanı Şimdiki aklım olsaydı bu dükkânın yerine aç bir kahve! A. K …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kanlı — sf. 1) Kan bulaşmış Kanlı eğeyi mi saklamışlardı, başka bir delil mi? R. H. Karay 2) Kanı olan 3) Kan dökülmesine neden olan Bu savaş çok kanlı olacak, beyler. T. Buğra 4) İsteyerek kan dökmüş olan (kimse), hunriz, katil 5) Kanlanmış olan Kanlı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”