yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer açmak — 1) bir kimseye oturması için yer hazırlamak 2) mec. yer bırakmak, imkân vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
tatır yer — kıraç yer, I, 361 tat ıtmak tadılmak, tadına tesir etmek, tat vermek, II, 299 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
sütununu açmak — yer vermek, yayımlamak Sanat dergilerinden biri bir ara, genç şairlere sütunlarını açmıştı. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
altlamak — i, man. Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kadrolandırmak — i Kadroda yer vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sanayileşmek — nsz Üretimde makine, tezgâh vb. maddi üretim araçlarına giderek daha çok yer vermek, endüstrileşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kucak (veya kucağını) açmak — 1) (birine) korumak Paris teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı. R. N. Güntekin 2) (birine) sığınacak yer vermek Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAYAL-PERESTLİK — Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
TEŞBİH-PERESTLİK — Kelâmda lüzumundan fazla teşbihe yer vermek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük