çatlak — sf., ğı 1) Çatlamış olan Çatlak bardak. 2) mec. Deli 3) is. Ara, aralık İki denizci kara bulutlar çatlağından güneş ışığının güldüğünü sandılar. Halikarnas Balıkçısı 4) is., jeol. Yer altındaki taş kütlelerinin basınç ve gerilim dolayısıyla yer… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ses — is. 1) Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu. F. R. Atay 2) Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda yaptığı titreşim Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum. R. H. Karay 3) mec. Duygu ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çatlatmak — i 1) Çatlak duruma getirmek Elindeki ustura ile çatlatacağı bu canlı yemişe baktı. Ö. Seyfettin 2) Çatlamasına yol açmak Duvarları, tavanı çatlatacak kadar şiddetli olan ve birdenbire kulağa saldıran bu ses dalgası kimsenin kulağını incitmedi. H … Çağatay Osmanlı Sözlük
kulak tırmalayıcı — sf. Kulağı rahatsız eden Bu ses ona şimdi çatlak bir zurnadan çıkan sesler gibi kulak tırmalayıcı geliyordu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
şak — 1. is. Eni geniş bir şeyle vurulduğunda çıkan ses Şak diye yüzüne vurdu. Birleşik Sözler şak şak 2. is., kkı, esk., Ar. şaḳḳ 1) Yarma, yarılma 2) Yarık, çatlak Birleşik Sözler şakketmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
zurna — is., Far. surnāy Keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla veya dümbelekle birlikte çalınan nefesli çalgı Birleşik Sözler cura zurna çatlak zurna zilzurna Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller zurna gibi zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına … Çağatay Osmanlı Sözlük