fevkalâde — (A.) [ ﻩدﺎﻌﻝا قﻮﻓ ] olağanüstü, olağan dışı, alışılmışın ötesinde … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
FEVKALÂDE — Âdetin fevkinde. Ayrıca, hususi surette. Bilinenlerin üstünde. Müstesna ve yüksek bir surette … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
fevkalade hâl — is., li, esk. Olağanüstü hâl … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAVARIK-I ÂDE — Fevkalâde olaylar, hârika hâdiseler … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
HÂRİKULÂDE — Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser. Görülmedik derecede. Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
olağanüstü — sf. 1) Alışılmıştan, benzerlerinden farklı olan, fevkalade Bazı kentlerin, insanın üstünde olağanüstü bir etkisi oluyor. H. E. Adıvar 2) Beklenmedik bir zamanda yapılan, önceden tasarlanmamış olan, fevkalade İlk önemli dedikodu, olağanüstü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalmak — i, e, ar 1) Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. F. R. Atay 2) Vurarak veya sürterek ses çıkartmak Bir yandan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
eski — sf. 1) Çoktan beri var olan, üzerinden çok zaman geçmiş bulunan, yeni karşıtı Ey benim eski duygularım, eski düşüncelerim. Neden böyle uzaksınız benden? N. Ataç 2) Önceki, sabık Anlatışına bakılırsa eski kâtibe, şimdi fevkalade şık giyiniyormuş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
fevk — is., esk., Ar. fevḳ 1) Üst Yüz kartalın kanadından daha kuvvetli kanatlarla bulutların fevkine çıktık. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Yukarı Birleşik Sözler fevkalade fevkalbeşer … Çağatay Osmanlı Sözlük
hâl — is., li, Ar. ḥāl 1) Bir şeyin içinde bulunduğu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet Herkes hâline göre bir hediye verdi. H. R. Gürpınar 2) Davranış, tutum, tavır Bambaşka bir hâliniz vardır sizin. Merhametli bir insan… … Çağatay Osmanlı Sözlük