karartmak — kaı artmak, II I, 431 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
enseyi karartmak — ümitsizliğe kapılmak, karamsarlığa düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönlünü karartmak — yaşamaya karşı sevgi ve isteğini azaltmak Tabiatın bu eşsiz güzellikleri karşısında o birtakım gevezeliklerle benim kafamı ağrıtacak, gönlümü karartacak değil. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
içini karartmak — bunalıma veya sıkıntıya sokmak, endişeye düşürmek Annesini yanına aldığı günlerdeki mutsuzluğum hâlâ içimi karartıyor. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük
ense — is., anat. Boynun arkası Cebinden küçücük siyah bir mendil çıkardı. Yüzünü, gözünü, ensesini, boynunu sildi. S. F. Abasıyanık Birleşik Sözler ense çukuru ense kökü ensesi kalın Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller ense kulak yerinde olmak ense… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gönül — is., nlü 1) Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi. O. S. Orhon 2) mec. İstek, arzu Okumaya gönlün var mı? Birleşik Sözler gönül avcısı gönül … Çağatay Osmanlı Sözlük
iç — is. 1) Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırları arasında bulunan bir yer, dâhil, dış karşıtı Deniz gecenin içinde, gece denizin içindedir. Ç. Altan 2) Oyuk şeylerin boşluğu 3) Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta Tahtanın içi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
islemek — i İse tutup karartmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
karartma — is. 1) Karartmak işi 2) ask. Savaş durumunda düşman uçaklarından korunma amacıyla ışıkları örtme veya söndürme biçiminde alınan önlemlerin bütünü … Çağatay Osmanlı Sözlük
siyahlatmak — i Rengini karaya çevirmek, karartmak … Çağatay Osmanlı Sözlük