- olanaksız
- sf.
Olanağı olmayan, olma ihtimali bulunmayan, gayrimümkün, imkânsız
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
imkânı yok — olanaksız, olamaz İmkânı yok gözlerine bakılamıyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
gayri mümkün — olanaksız; imkansız … Hukuk Sözlüğü
muhal — sf., li, esk., Ar. muḥāl Olamaz, olmaz, olmayacak, olması, gerçekleşmesi olanaksız Gizli düşmanların elinden memleketi kurtarmak muhal bulunuyordu. S. Ayverdi Birleşik Sözler farzımuhal … Çağatay Osmanlı Sözlük
mücbir sebep — is., bi, huk. Herhangi bir kimse tarafından alınacak önlemlere karşı, önüne geçilmesi olanaksız, borcun yerine getirilmesine engel, borçlunun iradesi dışında beklenmedik olaylar … Çağatay Osmanlı Sözlük
olamaz — sf. 1) Olmasını önleyecek derecede güçlü engelleri bulunan, olanaksız, gayrimümkün Havada uçmak, eskiden insan için olamaz sanılırdı. 2) ünl. Hayret, şaşırma bildirmek için kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
olanaksızlaşmak — nsz Olanaksız duruma gelmek, imkânsızlaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
olanaksızlık — is., ğı Olanaksız olma durumu, imkânsızlık Olanaksızlıklara karşın başarıya erenler büyük yetenekler ve çalışkanlıkta insanüstü denebilecek bir düzeyi gerçekleştirmiş olanlardır. M. C. Anday … Çağatay Osmanlı Sözlük
olguculuk — is., ğu, fel. 1) Araştırmalarını olgulara, deneylere, gerçeklere dayayan, fizik ötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız ve yararsız gören Auguste Comte un açtığı felsefe çığırı, pozitivizm 2) ed. Bu çığırın gerçekçilik akımını doğuran edebî… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pençe — is., Far. pence 1) Yırtıcı hayvanların ön ayaklarının parmaklarıyla tırnakları Kuş, beni görünce korktu, pençesinde yılanla havalandı. M. Ş. Esendal 2) Ayakkabının tabanındaki kösele 3) mec. Etkisinden kurtulmak olanaksız, etkisi çok olan güç Bu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oldubittiye getirmek — geri dönülmesi güç veya olanaksız bir durum yaratmak, emrivaki yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük