- oturmak
- -e
1) Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağırlığı kaba etlere vererek bir yere yerleşmek
Bir sandalyenin üzerinde oturmuş, önüne bakıyordu.
- S. F. Abasıyanık2) nsz Bu biçimde yerleştiği yerde kalmakBakın, hikâye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız.
- T. Dursun K3) -i Uygun gelmek, ölçüleri tam olmakÜtüsüz ve beli oturmamış pantolonunu çekti.
- T. Buğra4) -de Bir yerde sürekli olarak kalmak, ikamet etmekAynı semtte oturdukları için komşu da sayılırlar.
- B. Felek5) nsz Hiçbir iş yapmadan boş vakit geçirmek, boş durmakBöyle oturacağınıza çalışsanız olmaz mı?
6) nsz Toprak veya yapı çökmek, aşağı inmekTemelin bu tarafı on santim oturmuş.
7) -le Biriyle beraber yaşamakO günden beri, enişte beyle oturuyorum.
- S. M. Alus8) Bir işi yapmakta olmak, bir işe başlamak üzere olmakBu saat, kendimi bildim bileli sofraya oturma saatimizdir.
- Y. Z. Ortaç9) Yer almak, geçmekValilik makamına oturdu.
10) nsz Benimsenmek, yerleşmek, kökleşmekGelenekler gün geçtikçe iyice oturdu.
11) Belli bir yörüngede dönmeye başlamakUydu yörüngeye oturdu.
12) Sıvı tortuları dibe çökmek, dipte toplanmak13) nsz Herhangi bir durumda belli bir süre kalmakArif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı.
- M. Ş. Esendal14) hlk. Mal olmakBu bize pahalıya oturdu.
Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.