tazallüm etmek — sızlanmak, yakınmak, yanıp yakılmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
şikâyet getirmek — sızlanmak, yakınmak Hüsmen de yorgunluğundan şikâyet getirmiyor, hak uğruna çalışmak ona yol mihnetlerini unutturuyordu. R. H. Karay … Çağatay Osmanlı Sözlük
yanıp yakılmak — sızlanmak, şikâyet etmek Ali Safa Bey bir şeye çok yanıp yakılıyordu, işini daha gizli görebilirdi. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
şekvâ — (A.) [ اﻮﮑﺵ ] şikayet, sızlanma. ♦ şekvâ etmek şikayet etmek. ♦ şekvâ eylemek şikayet etmek, sızlanmak. ♦ şekvâlanmak sızlanmak, şikayetçi olmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
ağlamak — nsz 1) Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık vb.nin etkisiyle gözyaşı dökmek 2) Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak 3) den Sızlanmak, yakınmak Utanç ve kahırdan, yumruklarını ısıra ısıra bir zaman ağladı. A. İlhan 4) e Bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağlaşmak — nsz, le 1) Birlikte ağlamak Onlar, hanım, evlatlık bir türlü birbirlerinden ayrılamayarak karanlıkta ağlaşıyorlardı. R. N. Güntekin 2) nsz Sızlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızıldanmak — nsz Sızlanmak, yakınmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızlanma — is. Sızlanmak işi, yakınmak, şikâyet, şekva, tazallum Sonra karısının, para yetiştiremiyorum diye sızlanmasını hatırladı. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
söylenmek — nsz 1) Söyleme işi yapılmak Suçluların ikisini de sağ bırakmayacağı söylenmekteydi. H. R. Gürpınar 2) Kendi kendine konuşmak, kendi kendine bir şeyler söylemek 3) mec. Çıkışmak, azarlamak, eleştirmek Benim kırdığımı anlayınca bana söylenmeye… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vızıldamak — nsz 1) Vız diye ses çıkarmak 2) mec. Hafif sesle ve bezdirici biçimde yakınmak, sızlanmak Beni gönderecektin değil mi büyük hanım? diye vızıldadığı zaman ümidini kıracak bir şey söylemiyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük