tutturmak — tutturmak, yakalatmak II, 174 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
ağıt yakmak (veya düzmek veya tutturmak) — ağıt söylemek Çadırı önünde, kanlı gömleği ortaya alıp ağıt yaktılar sabaha kadar. Y. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir yol tutturmak — bir davranış, bir tutum biçimi belirlemek Herkes bir yol tutturmuş kendince / Bir düzen kurmuş iyi kötü. B. Necatigil … Çağatay Osmanlı Sözlük
gazel tutturmak — yüksek sesle şarkı veya türkü söylemek Sonra makinelerin gemiyi sarsan temposuna uyarak yanık bir gazel tuttururdu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
şarkı tutturmak — bir şarkının sözlerini veya sadece bestesini seslendirmek Eğlenmek için derin bir heves doğdu, ıslıkla bir şarkı tutturdu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
türkü tutturmak — türkü söylemek Dikişine başlarken güzel bir türkü tutturmuştu. R. Enis … Çağatay Osmanlı Sözlük
puan tutturmak — 1) gereken sayıda puan kazanmak 2) sınavlarda istenen yere girebilmek için gerekli puanı elde etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
işi işe tutturmak — bir yerde birkaç işi bir arada görmek … Beypazari ağzindan sözcükler
iliştirmek — i, e 1) İlişmesini sağlamak Seni bahçeye bir kenara iliştiririz. F. R. Atay 2) Bağlamak, tutturmak, eğreti takmak, hafifçe tutturmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
mandallamak — i 1) Kapı, pencere kanadını mandalla tutturmak 2) Çamaşırı mandalla tutturmak 3) Telsizlerde konuşmaları anlaşılmaz duruma getirmek için sürekli olarak düğmelere basmak … Çağatay Osmanlı Sözlük