uçarılık — is., ğı Uçarı olma durumu veya uçarı davranış, sefahat Böyle bir uçarılıkta bulundukça hemen ardından acı bir pişmanlık duyar. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
haşarı — sf. 1) Çok yaramaz, ele avuca sığmayan (çocuk) Ben azami derecede haşarı ve uçarı bir çocuktum. Y. K. Beyatlı 2) Huysuz, azgın (hayvan) … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
havai — sf., Ar. hevāˀī 1) Hava ile ilgili, havada bulunan 2) is. Açık mavi renk 3) Bu renkte olan Havai gözlük camlarının arkasından insana tatlı tatlı bakan iri kara gözleri vardı. Y. K. Karaosmanoğlu 4) mec. Ciddi olmayan, ciddi işlerle uğraşmayan,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hızlı — sf. 1) Çabuk, seri, süratli Hızlı yürüyorlar ve birbirine hiçbir lakırtı söylemiyorlardı. M. Ş. Esendal 2) zf. Güç kullanarak, şiddetle Hızlı vurmak. 3) zf. Çabuk çabuk Hızlı konuşmak. 4) mec. Uçarı, çapkın, hovarda Birleşik Sözler hızlı akın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pırpırı — is., tar. 1) Yeniçeri salma erlerinin giydikleri kırmızı çuhadan yapılmış cübbe, pirpiri 2) Bir tür Bizans altını 3) sf., argo Uçarı, hovarda … Çağatay Osmanlı Sözlük
sefih — sf., Ar. sefīh Zevk ve eğlenceye düşkün, uçarı İçer, kumar oynar, başına bir sürü sefih insan toplardı. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük