yakından bilmek (veya tanımak) — bir kimseyi, bir şeyi bütün özellikleriyle bilmek veya tanımak … Çağatay Osmanlı Sözlük
uzaktan yakından — zf. Herhangi bir bakımdan ilgili bir biçimde Buranın beyleri uzaktan yakından birbirinin hısımlarıdır. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
içli dışlı tanımak — yakından, bütün özellikleriyle bilmek Kaç kat elbiseleri olduğuna varıncaya kadar içli dışlı tanıyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
AN-KARİB — Yakından, çok zaman geçmeden … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
MÜŞAFEHE — Yakından karşılıklı konuşmak, karşı karşıya konuşmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
adam adama — zf. Bir oyunda tutmakla görevli olduğu rakibi yakından takip ederek Birleşik Sözler adam adama savunma … Çağatay Osmanlı Sözlük
boyasız — sf. 1) Boya sürülmemiş Yalnız kapı ile dolabın yüzleri tel ve fil dişi kakma ve boyasızdır. S. Birsel 2) Renksiz 3) Yüzünü boyamamış olan, makyajsız (kadın) Şu kadını düzgünsüz, boyasız bir hâlde yakından bir görsem. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
ebedî — sf., Ar. ebedī Sonsuz, ölümsüz, bengi Geçtik hepimiz dörtnala cennet kapısından / Gördük ebedî; cetleri bir anda yakından! Y. K. Beyatlı Birleşik Sözler ebedî uyku … Çağatay Osmanlı Sözlük
efsanevi — sf., Far. efsānevī Efsanelerde geçen, kendisi için efsaneler düzülen veya efsaneyi andırır nitelikte olan (kimse, hayvan, yer), menkıbevi O günün benim için en büyük nimeti o efsanevi başı yakından görmem olmuştur. A. Haşim … Çağatay Osmanlı Sözlük
emperyalizm — is., Fr. impérialisme Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılması veya yayılmayı istemesi, yayılmacılık, yayılımcılık İslav emperyalizminin vahşet ve dehşetini tecrübe etmiş olarak… … Çağatay Osmanlı Sözlük