yıkıntı — munderisat, harabe, virani … Çağatay Osmanlı Sözlük
yıkıntı olmak — (birine) birini çok zarara sokmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
viraneye çevirmek — yıkıntı durumuna getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
ENKAZ — Yıkıntı, yıkılmış şeyin artıkları. Harabenin parçaları … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
enkaz — is., Ar. enḳāż Yıkıntı, döküntü, çöküntü Enkaz hâlini bulmuş olan o bina az zaman içinde, boyalı, badanalı, yepyeni meydana çıktı. R. H. Karay Birleşik Sözler enkaz eldiveni gemi enkazı … Çağatay Osmanlı Sözlük
göçük — is., ğü 1) Çökmüş, kaymış toprak, çöküntü, yıkıntı 2) mdn. Kaya veya cevherin kendi kendine yer altına doğru çökmesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalıntı — is. 1) Artıp kalan şey, bakiye 2) Bir kentten veya mimarlık eserinden artakalan bölüm, yıkıntı, harabe, enkaz Efes, Bergama nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne. N. Cumalı 3) İz, işaret 4) mec. Bir toplum, kültür, uygarlık vb … Çağatay Osmanlı Sözlük
virane — is., Far. vīrāne 1) Yıkılmış veya çok harap olmuş yapı Viranede oynayan çocukların sesleri gittikçe azalıyor. P. Safa 2) Yıkılmış veya yanmış olan yapılardan geriye kalan, yıkıntı, ören Kim bilir hangi viranelerden, tarlalardan, bahçelerden ...… … Çağatay Osmanlı Sözlük
enkâz — (A.) [ ضﺎﻘﻥا ] yıkıntı … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
harâbe — (A.) [ ﻪﺑاﺮﺧ ] yıkıntı, harabe … Osmanli Türkçesİ sözlüğü