kalıntı

kalıntı
is.
1) Artıp kalan şey, bakiye
2) Bir kentten veya mimarlık eserinden artakalan bölüm, yıkıntı, harabe, enkaz

Efes, Bergama'nın kalıntıları, ulaştıkları uygarlığı serer gözler önüne.

- N. Cumalı
3) İz, işaret
4) mec. Bir toplum, kültür, uygarlık vb.nden artakalan şey

Bu babacan, filozof ve hazırcevap insanlar kuşağı, tükenen bir görgü devrinin son kalıntıları gibidir.

- H. Taner

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Нужна курсовая?

Look at other dictionaries:

  • kalinti — kãlinti vksm. Už vagỹstę bùvo kãlinamas …   Bendrinės lietuvių kalbos žodyno antraštynas

  • kalinti — 1 kãlinti, ina, ino tr., kalìnti, ìna, ìno Ms, Slnt 1. laikyti kalėjime, pasodinti į kalėjimą: Reikia vagį kãlinti J. Par nekokį laiką kalino S.Dauk. | prk.: Ilgai dar kalino užstalėj jaunuosius (neleido iš užstalės išeiti) Žem. 2. Skr… …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • kalinti — 2 kalìnti ( yti Skr), ìna, ìno, kãlinti, ina, ino 1. tr. NdŽ kalti (plaktuku ar kuo kitu). 2. intr. barškinti, kalenti: Nuo šalčio net dantim kalìna Dkš. Garnys kalìna Dkš. 3. tr. mėginti (kiaušinio) stiprumą į dantis stuksint: Margutį į… …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • kalinti — 3 kalìnti, ìna, ìno tr. NdŽ kaišti, skusti …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • kalinti — 4 kãlinti, ina, ino cur. 1 kalti …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • kalinti — 5 kãlinti, ina, ino tr. kale vadinti: Na, tu manęs nekalink! rš …   Dictionary of the Lithuanian Language

  • bakiye — is., esk., Ar. baḳiyye 1) Artık, artan, kalan, geri kalan şey Hastanelerde boş yatak kalmamış, çoğunda ikişer kişi, bakiyesini bahçeye yatırıyorlar. A. İlhan 2) Kalıntı Bunun bir eski ev değil, dünyayı terk etmişlere mahsus bir manastır bakiyesi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bulaşık — is., ğı 1) Yiyecek veya içecekle kirletilmiş mutfak eşyası veya kap kacak Tava indirilir, tepsilere dökülür, tepsiler güneşe konur, yıkanacak bulaşıklar kuyu başına götürülür. M. Ş. Esendal 2) mec. İz, etki, kalıntı Daha balayının bulaşığı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • harabe — is., Ar. ḫarābe 1) Eski çağlardan kalmış şehir veya yapı, ören, kalıntı Harabeyi dolaşırken ara sıra perişan kalabalıklara rast geliyoruz. F. R. Atay 2) Yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuş yapı, yıkı Bu harabenin bir değirmen olduğunu hatırladım.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kırıntı — is. 1) Bir şeyden ayrılan küçük parça Beyaz etekliğindeki ekmek kırıntılarını kuşlara serper. S. F. Abasıyanık 2) mec. Küçük kalıntı Babamdan biraz kırıntı kalmasa beyin parasıyla bu sosyete hayatının yanına yaklaşabilir miyiz? H. E. Adıvar 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”