- göze göz
- is.
Aynı biçimde acısını çıkarma, misilleme
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz göze — zf. Bakışları karşılaşarak Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller göz göze gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz göze gelmek — her iki tarafın bakışları karşılaşmak Salonun zayıf ışığında Afife ile göz göze geldik. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz yuvası — is., anat. Göz yuvarlarının içinde bulundukları kemik oyuklardan her biri, gözevi Bu profilin en göze çarpan hususiyetleri, alında, göz yuvasında ve çenede toplanmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz alıcı — sf. Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan Burada vücudumu bütün göz alıcı çizgileriyle uzun uzun seyretmişti. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
göze görünmemek — 1) ortaya çıkmamak, ortalıkta dolaşmamak, saklanmak 2) kendisi var olduğu hâlde göz onu görememek 3) değersiz olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
Liste der Biografien/Goz — Biografien: A B C D E F G H I J K L M N O P Q … Deutsch Wikipedia
TARF — Göz, bakış, nazar. Göz ucu. * Soyu temiz kimse. * Her şeyin nihayeti, sonu. * Göz kapaklarını yummak veya oynatmak. * Göze bir şey dokundurmakla yaşartmak. * Koz: Menazil i Kamer den bir menzil adı. (Kamer menzillerinden birisinde aslanın alnını… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KUHL — Göz ilâcı. * Göze çekilen sürme … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Türkische Sprache — Türkisch (Türkçe) Gesprochen in Türkei, Zypern, Bulgarien, Griechenland, Mazedonien, Rumänien, Kosovo, außerdem unter türkischen Migranten in Westeuropa, Nordamerika und Australien Sprecher Geschätzte 6 … Deutsch Wikipedia