- göz
- is., anat.
1) Görme organı2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma
Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin.
3) Bakış, görüşBu sefer alacaklı gözüyle baktım.
4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynakAsıl felaket bu pınara sırt çevirmek, bu pınarın gözlerine taş tıkamak değil de ne olurdu?
- T. Buğra5) Delik, boşlukKöprünün gözleri karış karış kazılmıştır.
- S. F. Abasıyanıkİğnenin gözü.
6) ÇekmeceMasanın gözleri.
7) Terazi kefesi8) Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazarİnsanı gözle yiyip bitirirler.
- Ö. Seyfettin9) Sevgi, ilgi, gönül bağlantısıGözden düşmek. Göze girmek.
10) Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biriGöz aşısı.
11) Bölüm, haneDama tahtasında altmış dört göz vardır.
12) Bazı yaraların uç bölümüÇıbanın gözü.
Birleşik Sözler- göz akı- gözaltı- göz altı- göz bağı- gözdağı- göz dişi- gözevi- göz göz- göz göze- göz nuru- göz önü- göz taşı- göz ucu- gözyaşı- göze göz- gözü aç- gözü pek- gözü tok- açgöz- açıkgöz- bir göz- camgöz- cam göz- cingöz- dört göz- gümüşgöz- karagöz- Karagöz- kem göz- kene göz- kötü göz- paragöz- sarıgöz- tepegöz- uyur göz- yalıngöz- yüzgöz- devegözü- kedigözü- kuşgözü- öküzgözü- bu gözleAtasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.