kanâat — (A.) [ ﺖﻋﺎﻨﻗ ] yetinme. ♦ kanaat etmek yetinmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
kanaat etmek — yetinmek Halk, gördüklerine kanaat ederek ve oyunun bittiğini anlayarak memnun, sessizce tiyatroyu boşalttılar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanaat getirmek — kanmak, aklı yatmak, inanmak Artık Kâmuran ın ömrümün en büyük aşkı, geleceğime bir tek hâkim kudret olduğuna kanaat getirdim. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
KANAAT — Aç gözlü olmayıp hırs göstermemek. Kısmetinden fazlasına göz dikmemek. Helâl ile yetinip haramı istememek. Az şeyi de olsa kısmetine razı olmak.(Semere i sa yine ve kısmetine rıza kanaattir, meyl i sa yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
KÜNC-İ KANAAT — Kanaat köşesi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
kanaat gibi devlet olmaz — elindekiyle yetinmesini bilen kişi yokluk nedir bilmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
kıt kanaat — zf. Yoksulluk içinde ve güçlükle (geçinmek) Orada toprakla uğraşıyor, kıt kanaat geçiniyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz — büyük şeyleri elde edebilmek için önce küçük şeylerle yetinmek gerekir anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
fikir edinmek — kanaat sahibi olmak Ama ben, bir kitap üzerine bir fikir edinmek istedim mi o kitabı kendim okurum. N. Ataç … Çağatay Osmanlı Sözlük
KANU' — Kanaat sâhibi. Kanaatkâr, kanaatli. Hakkına razı olan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük