- yakışık
- is., -ğı
1) Uygunluk, yaraşma2) Yakışıklı delikanlıAtasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
yakışık almamak — yerinde olmamak, uygun düşmemek Onu gece yarısı sokağın ortasına atıvermek yakışık almazdı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
biçim — 1. is. Biçme işi Buğday biçim zamanı. 2. is. 1) Bir nesnenin dış çizgileri bakımından niteliği, dıştan görünüşü, şekil, eşkal İtalya elçiliği bugüne değin ilk biçimini korumuştur. S. Birsel 2) Yakışık alan şekil, uygun şekil Söylediklerimden çok … Çağatay Osmanlı Sözlük
caiz — sf., esk., Ar. cāˀiz 1) Din, yasa, töre vb. bakımdan işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp işlenmesine izin verilen 2) Uygun, yerinde sayılan, yakışık alan Akşama kalıp iskelenin üstü binbir ayakken gitmek caiz değildi. S. M. Alus … Çağatay Osmanlı Sözlük
cıvıtmak — i 1) Cıvık duruma getirmek 2) nsz, mec. Bir işi yakışık almayacak bir duruma getirmek Ali Rıza içince cıvıtırdı. S. F. Abasıyanık 3) nsz, mec. Ciddiyetten uzaklaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çirkin — sf., Far. çirkīn 1) Göze veya kulağa hoş gelmeyen, güzel karşıtı Kız öyle müstesna bir güzelliğe sahip olmamakla beraber çirkin de değildi. H. R. Gürpınar 2) Hoş olmayan, yakışık almayan (davranış veya söz) Bu boş ve çirkin iddiayı bir kere de… … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
emanetullah — is., esk., Ar. emānetullah Sığıntı, yetim ve öksüz çocuk Kızları, damatları araya girdiler. Ne de olsa bu, bir emanetullahtı. Onu gece yarısı sokağın ortasına atıvermek yakışık almazdı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasebetli — sf. 1) İlişiği olan, ilişkili 2) Uygun, yakışık alan … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasebetli münasebetsiz — zf. Yakışık alsın almasın, yerli yersiz … Çağatay Osmanlı Sözlük
paldır küldür — zf. 1) Kaba bir gürültü çıkararak, gürültü ile Bütün eşyamızın paldır küldür uçurumlardan yuvarlandığını gayet iyi hatırlarım. B. R. Eyuboğlu 2) Ansızın ve kurallara uymaksızın Hem bir genç kadının, genç bir delikanlının odasına paldır küldür… … Çağatay Osmanlı Sözlük