- adamakıllı
- zf.
Gereğinden çok, iyice
Dün akşam benden yediği zılgıttan adamakıllı afallamış görünüyordu.
- R. N. Güntekin
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Dün akşam benden yediği zılgıttan adamakıllı afallamış görünüyordu.
- R. N. GüntekinÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
adamakıllı — iyice … Beypazari ağzindan sözcükler
adam — is., Ar. ādem 1) İnsan 2) Erkek kişi, kadın karşıtı İyi bir adam isterse, babası da verirse, varacak. M. Ş. Esendal 3) Birinin yanında ve işinde bulunan kimse Kendisi gayet kibirli, öfkeli olduğu için hizmetçileri ve adamları korkarlar. K. Tahir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
afallaşmak — nsz Şaşkınlık içinde kalmak, şaşırıp bir şey yapamaz olmak Dün akşam benden yediği zılgıttan adamakıllı afallamış görünüyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
akıllı — sf. 1) Gerçeği iyi gören ve ona göre davranan, akil 2) ünl. Karşısındakinin düşüncesizliğini belirtmek için söylenilen uyarma sözü 3) alay Düşüncesiz, aptal Akıllıya bak, bu işten kendisine bir pay çıkarmak istiyor. Birleşik Sözler akıllı uslu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
alay alay — sf. 1) Pek çok, çok sayıda Her biri bir havadan çalan alay alay insanların etrafımda kaynaşması, beni adamakıllı sersemletti. R. N. Güntekin 2) zf. Kalabalık olarak … Çağatay Osmanlı Sözlük
artırmak — i 1) Artmasını sağlamak, çoğaltmak 2) Bir malı başka alıcıların verdiği fiyattan daha yüksek bir fiyatla almak istemek 3) Tutumlu davranıp biriktirmek, tasarruf etmek 4) mec. Herhangi bir davranışta ileri gitmek Sen edepsizliği adamakıllı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bakış — is. Bakma işi veya biçimi Bakışları adamakıllı öfkeli olurdu. S. Birsel Birleşik Sözler bakış açısı içe bakış süzgün bakış yan bakış kuş bakışı … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir temiz — zf. Adamakıllı Hiddetle saçlarından yakaladığı gibi bir temiz dayak attı. E. E. Talu … Çağatay Osmanlı Sözlük
çakılı — sf. 1) Çivi, kazık vb. bir şeyle tutturulmuş Duvara çakılı büyük rakkaslı saati tamire götüren hademe, Reşat ın omzuna adamakıllı bindirmiş. Y. Z. Ortaç 2) Çakılmış, bir şeye bağlı Genç kadın forsaların çakılı bulunduğu oturak dairesini görmeyi… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çürük — sf., ğü 1) Çürümüş olan Yabancı, kirli, çürük dişlerini göstererek gülümsüyordu. Ö. Seyfettin 2) Sağlam ve dayanıklı olmayan Çürükleri barındırmaz yaylaların yaylası. H. Taner 3) İş göremez, hastalıklı 4) mec. Sağlam bir temele veya kanıtlara… … Çağatay Osmanlı Sözlük