foyasını belli etmek — (bir kimsenin) göz boyacılığı, suçu, kötü niteliği veya gizli niyeti ortaya çıkmak İnsana güzel gibi gelen, foyasını ancak gözle görülür şeklin içinde belli eden bir âlemdedirler. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
rengini belli etmek — yandaşlığını açıklamak, düşüncesini, eğilimini açığa vurmak Rengimizi belli etmenin sorumluluğunu her an taşıyabilmek durumundayız. A. Cemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
elini belli etmek (veya göstermek) — kâğıt, okey vb. oyunlarda elindeki kâğıdı veya taşı, oynayanlara belli edecek biçimde sözle, işaretle açıklayıp oynamak … Çağatay Osmanlı Sözlük
belli — 1. sf. Beli olan Hani sen benim gibi ince belli sarışınları severdin? N. Araz Birleşik Sözler karınca belli 2. sf. 1) Bilinmedik bir yanı olmayan, malum Hâlimiz, vaktimiz sizce belli. H. R. Gürpınar 2) Gizli olmayan, ortada olan, anlaşılan,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aşikâr etmek — belli etmek, ortaya çıkarmak, belirginleştirmek Gizlesem de aşikâr etsem de canımsın benim. Şeyh Galip … Çağatay Osmanlı Sözlük
tayin etmek — 1) kararlaştırmak 2) atamak 3) belli etmek, göstermek Atılan goller maçın sonucunu tayin etti. 4) belirlemek O kelimelerin ölçüsünü millet tayin etmiştir. Y. K. Beyatlı … Çağatay Osmanlı Sözlük
tebeyyün etmek — belli olmak, ortaya çıkmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
takip etmek — 1) yetişmek, yakalamak veya bulmak amacıyla birinin arkasından gitmek, izlemek Kocası okurken gözleriyle satırları takip ediyor, elleriyle boncuk çantasını ovalıyordu. Ö. Seyfettin 2) belli bir yöne gitmek Bu yolu takip ederseniz eve varırsınız.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
idare etmek — 1) yönetmek, çekip çevirmek Aramızdan biri mesela ev sahibi Kâzım Bey müzakereyi idare etsin. R. N. Güntekin 2) tutumlu kullanmak Lakin siz, yine sabaha kadar kalacakmışız gibi idare edin mumu. R. N. Güntekin 3) yetmek, yetişmek Evler ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
abone etmek (veya yapmak) — bir şeyi belli bir süre için almasını sağlamak … Çağatay Osmanlı Sözlük