- ne yüzle
- hiç utanmadan, sıkılmadan
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
ağırlamak — i Konuğa saygı göstererek onun her türlü rahatını, gereksinimini sağlamak, ikram etmek, izaz etmek Yine güler yüzle misafirlerini ağırlıyorlar. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
az daha — zf. Az kalsın, neredeyse Kendini güler yüzle karşılayan hanımefendiyi az daha tanıyamayacaktı. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
güler yüz — is. İçten ve yapmacıksız, yumuşak, okşayıcı davranış Her misafire gösterdiği bir güler yüzle içeriye girdi. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
kasavetli — sf. Üzüntülü, sıkıntılı, tasalı, kaygılı ... oğullarından biri, sanki bir ölüm haberi getirir gibi kasavetli bir yüzle yanına sokuldu. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
münasebet — is., Ar. munāsebet 1) İlişik, ilişki, ilinti İzmir den ordunun başından ve temasa geldiğim siyasi münasebetlerden uzaklaşamazdım. Atatürk 2) İki şey arasındaki uygunluk Yüzle ahlak arasında herhâlde müthiş bir münasebet vardır. S. F. Abasıyanık… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ne — 1. Türk alfabesinin on yedinci harfinin adı, okunuşu 2. zm., yi 1) Hangi şey 2) Her şey Ne görse ister. Kimin nesi varsa. Ne isterse yapar. 3) Birçok şey Neler söylüyor? İnsan aklı neler keşfediyor? 4) sf. Hangi Güzel heykel, ne yandan bakarsan,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… … Çağatay Osmanlı Sözlük
rahatsızlık duymak — tedirgin olmak, huzurunun ve rahatının kaçtığını hissetmek Anasını ayakta, kara, korkunç bir yüzle görünce tuhaf bir rahatsızlık duydu. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAFİ — Yalın ayak yürüyen veya koşan. * Çok ikram eden insan. İnsanı güler yüzle karşılayan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük