- yerini tutmak
- 1) (bir şeyin) bulunmayan bir nesnenin yerini almak, onu aratmamak
Hiçbir kahvaltı simitle çayın yerini tutamaz.
- S. F. Abasıyanık2) (bir şeyin) görevinden ayrılan birinin yaptığı işi yapabilmek
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Hiçbir kahvaltı simitle çayın yerini tutamaz.
- S. F. AbasıyanıkÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz … Çağatay Osmanlı Sözlük
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
köprü — is. 1) Herhangi bir engelle ayrılmış iki yakayı birbirine bağlayan veya trafik akımının, başka bir trafik akımını kesmeden üstten geçmesini sağlayan ahşap, kâgir, beton veya demir yapı Bu camiler, bu çeşmeler, bu köprüler rastgele yapılmadı. O. S … Çağatay Osmanlı Sözlük
protez — is., Fr. prothèse 1) Eksik bir organın yerini tutmak, bir organın sakatlığını örtmek amacıyla yapılan yapma organ veya parça Diş protezi. 2) sf. Bu amaçla yapılıp kullanılan (organ) 3) dbl. Ön ses türemesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
tekabül etmek — karşılık olmak, karşılamak, bir şeyin yerini tutmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
MENAB — Birinin yerini tutmak, nâib olmak. Birisine vekil olmak. Vekillik yeri … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
İGNA' — Ganileştirmek. Zengin etmek. * Kifâyet edip bir şeyin yerini tutmak … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bedel — is., Ar. bedel 1) Değer, fiyat, kıymet 2) Bir şeyin yerini tutabilen karşılık Buna bedel içimde mumlar, mumlar, mumlar yanan bir karanlık var. A. Gündüz 3) Başkasının adına ve onun parası ile hacca giden kimse 4) sf. Eşit, denk Emsalini… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dalmak — e, ar 1) Suyun içine bütün vücuduyla ve hızla girmek Oğlanlar denize dalıp tekneyi sağdan soldan, arkadan önden itmeyi denediler. H. Taner 2) nsz Bir yerin içine girmek İkisi uçar gibi kapısında koca bir telefon çanı asılı dükkândan içeri… … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… … Çağatay Osmanlı Sözlük