- gözü görmemek
- 1) görmez olmak2) belli bir şeyden başka bir şeyle ilgilenmemek3) öfke sonucu en kötü şeyleri yapacak duruma gelmek
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
göz gözü görmemek — yoğun sis, duman, toz vb. sebeplerle hiçbir şey görülememek Sigara dumanlarına bozuk kaloriferin buharı da karıştığından, odada göz gözü görmüyordu. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
dünyayı gözü görmemek — üzüntü, öfke, karamsarlık, çok mutlu olma vb. durumlarda başka bir şey düşünmeden, ölçülü davranmadan yoğun olarak bir işle uğraşmak Günlerce, haftalarca kitapların içine gömülür, dünyayı görmezdim. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözü dünyayı görmemek — hiç kimseye, hiçbir şeye önem, değer vermemek Bir kere fevri, hemen parlar, kızınca gözü dünyayı görmez. A. İlhan … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözü hiçbir şey görmemek — heyecana kapılıp başka hiçbir şeyle uğraşamaz duruma gelmek O yaz nasıl geçti bilmiyorum; ne yaz ne tatil, hiçbir şeyi gözüm görmüyordu. A. Erhat … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dünya — is., gök b., Ar. dunyā 1) Güneşe yakınlık bakımından üçüncü gezegen, yer, yerküre, yer yuvarı, yer yuvarlağı, acun 2) Dış, çevre, ortam Biz dünyadan ayrı yaşarken dünya epey değişmiş. H. C. Yalçın 3) İnançları bir olan ülke veya insanlar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüz — 1. is. 1) Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor. S. F. Abasıyanık 2) Yüzey, satıh Suyun yüzünde. 3) Kesici araçlarda ağız Bıçağın keskin yüzü. 4) Bir kumaşın… … Çağatay Osmanlı Sözlük