- öz
- 1. is., fel.
1) Bir kimsenin benliği, kendi manevi varlığı, iç, nefis, derun, varoluş karşıtı
Özünü bir yerde bırakıp sadece kalıbını gezdirmişti.
- H. Taner2) "Kendine, kendi kendini" anlamlarında birleşik kelimeler türeten bir sözÖz eleştiri, öz geçmiş, öz yönetim.
3) Bir şeyin en kuvvetli veya kıvamlı bölümü, hülasa, zübde, ekstreKaraciğer özü. Meyve özü. Mısır özü.
4) Çıbanların içinde ölmüş dokudan oluşan irinle birlikte çıkan parça5) zm. Kendi, zatBir od düştü yanar tatlı özüme / Dünya zindan görünüyor gözüme.
- Karacaoğlan6) mec. Bir şeyin temel ögesi, künh, zübdeOrtalıktaki krizi sebep gösteriyorlar ama asıl kriz şirketin kendi özünde.
- A. Gündüz7) bit. b. Bitkilerin kök, gövde ve dallarının boydan boya ortasında bulunan, hafif, gevrek ve çoğu yumuşak bölümBirleşik Sözler- özbeöz- öz devim- özdeyiş- öz dışı- özezer- öz güven- öz ısı- öz ışın- öz itme- öz kesit- öz odun- öz saygı- özsever- öz su- öz tahta- özveren- özveri- öz yapı- öz yaşam- kaçık öz- bal özü- diş özü- odun özüAtasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller2. is., hlk.1) Dere, çay2) Sulak, verimli yer3. sf.1) Kan bağı ile bağlı olan, üvey olmayanÇocuğun bu yalanı bir anda onu bana bir öz evlat sevgisiyle bağladı.
- R. N. Güntekin2) İçine, arılığını, saflığını bozacak hiçbir şey karışmamış olan, saf, arıBirleşik Sözler
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.