ürkütücü

ürkütücü
sf.
Ürküntüye yol açan (şey)

Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum.

- R. H. Karay

Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.

Игры ⚽ Поможем сделать НИР

Look at other dictionaries:

  • belirsizlik — is., ği Belirsiz olma durumu, müphemiyet Ne yanına baksa ürkütücü belirsizlikler... A. İlhan …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bunalım — is. 1) Doğal bir süreçte birdenbire oluşan aykırılık, bunluk, buhran, kriz 2) Tehlikeli sonuç doğurabilecek gerginlik, buhran, kriz Bunalım anlarında insanın yüreğini, en ürkütücü olasılıklar yoklamaz mı? A. İlhan 3) ruh b. Uyaranlara karşı… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • canavarlaşmak — nsz 1) Canavar gibi davranmak 2) mec. Korkunç, ürkütücü bir durum almak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ses — is. 1) Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu. F. R. Atay 2) Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda yaptığı titreşim Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum. R. H. Karay 3) mec. Duygu ve… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ürkütücülük — is., ğü Ürkütücü olma durumu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yüzü soğuk — sf., ğu Ürkütücü (kimse) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • top gibi patlamak — birden gelen şaşırtıcı ve ürkütücü haber duyulmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”