aksettirmek — i, e, Ar. ˁaks + T. ettirmek 1) Sesi yankılamak 2) Işığı yansıtmak 3) Haberi, durumu, ulaştırmak, yaymak, duyurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ışık aynası — is. Fotoğrafçılıkta ışığı yansıtmak için ışık kaynağının önüne konulan nesne … Çağatay Osmanlı Sözlük
konu mankeni — is., sin., TV Geçmiş bir olayın gelişmesini ve sonucunu aynı biçimde yansıtmak üzere canlandıran kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
noktacılık — is., ğı Resimde tonların bölünmesini yan yana renkli noktalarla göstererek ışığın titreşimini daha iyi yansıtmak isteyen sanat anlayışı … Çağatay Osmanlı Sözlük
parlamak — nsz 1) Güçlü bir ışık çıkarmak, ışık saçmak O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; / O benimdir, o benim milletimindir ancak. M. A. Ersoy 2) Bir ışık kaynağından gelen ışınları yansıtmak Ayna parlıyor. 3) Tutuşup alev çıkarmak Pof diye gaz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
saydam — sf. 1) İçinden ışığın geçmesine ve arkasındaki şeylerin görülmesine engel olmayan (cisim), şeffaf Atlet vücudunu bütünüyle gösteren, saydam bir sabahlık giymişti. A. İlhan 2) is. Üzerindeki resim ve şekilleri beyaz bir zemin üzerine yansıtmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yansıtma — is. 1) Yansıtmak işi 2) mec. İletme, duyurma … Çağatay Osmanlı Sözlük
gır gır geçmek — (biriyle) alay etmek Kendi sinema serüveniyle gır gır geçen Sadri Bey, herhâlde yaşantısını sinemaya yansıtmak isterdi. S. İleri … Çağatay Osmanlı Sözlük
temsil etmek — 1) hak ve görev bakımından bir kimse veya topluluğun adına davranmak 2) bir eseri sahnede oynamak Ayağa kalktı, ezberlediği bir sahneyi temsil etti. P. Safa 3) belirgin özellikleriyle yansıtmak, sembolü olmak Sizin temsil ettiğiniz zümre bu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
iade etmek — 1) geri vermek, geri çevirmek 2) karşılık olarak yapmak, mukabele etmek 3) yansıtmak Karşıki kayalar benim sesimi bana iade ettiler. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük