- su gibi akmak
- 1) zaman hızla geçmek2) para, yiyecek vb. bol bol gelmek
Şoförlükten bir senede artırdığım para ile bu bağı almıştım. O vakit su gibi para akıyordu.
- R. N. Güntekin
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Şoförlükten bir senede artırdığım para ile bu bağı almıştım. O vakit su gibi para akıyordu.
- R. N. GüntekinÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
sel gibi akmak — 1) sıvılar için bol ve gür akmak Durmaz akar gözüm yaşı sel gibi. Âşık Veysel 2) zaman çabuk ve hızla geçmek 3) insanlar kalabalık bir yığın hâlinde gitmek, yürümek … Çağatay Osmanlı Sözlük
oluk gibi akmak — çok bol ve arası kesilmeden gelmek Para oluk gibi akıyordu Nahit e. T. Buğra … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan dere gibi akmak — vücudun bir yerinden çok kan akmak veya bir savaşta çok kişi yaralanarak ölmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
akmak — den, ar 1) Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış. S. F. Abasıyanık 2) Bu gibi maddeler aşağıya, yere düşmek Üstünden sular akıyor. 3) Sıvı bir madde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec … Çağatay Osmanlı Sözlük
su — 1. is., yu Sutaşı 2. is., yu 1) Hidrojenle oksijenden oluşan, sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab Dere suyu tekmil çamur. Halk kuyu suyu içmek mecburiyetinde... R. N. Güntekin 2) Bu sıvıdan oluşan kitle, deniz, akarsu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
oluk — is., ğu 1) Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru Değirmen oluğu. 2) Yağmur sularını damların kenarlarına toplayıp akıtan yatay konumlu, genellikle çinko boru Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu. T. Buğra 3) Bir şeyin üzerinde oyulmuş… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ırmaklaşmak — nsz Irmak durumuna gelmek, ırmak gibi akmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sel — is., Ar. seyl 1) Sürekli yağan yağmurdan veya eriyen kardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su 2) mec. Hareket hâlindeki büyük kalabalık, yığın Ellerinde çantalı, küçük yiyecek paketleri, kadınlı erkekli bir memur seli, Ulus Meydanı na … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük