gönül — is., nlü 1) Sevgi, istek, düşünüş, anma, hatır vb. kalpte oluşan duyguların kaynağı Gönüllerin birbirine kaynaştığı o günler millî bayramlarımızdan biriydi. O. S. Orhon 2) mec. İstek, arzu Okumaya gönlün var mı? Birleşik Sözler gönül avcısı gönül … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyil vermek — 1) eğiklik sağlamak 2) mec. ilgi göstermek, gönül vermek Her dilbere meyil verme / Ya sevilir ya sevilmez. Erzurumlu Emrah … Çağatay Osmanlı Sözlük
huzur vermek — gönül rahatlığı, dirlik vermek, dinlendirmek Bu müzik bana huzur verdi … Çağatay Osmanlı Sözlük
tarziye vermek — gönül almaya çalışmak, özür dilemek Yüzüme bakmadan bana tarziye verdi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
pay vermek — 1) hisse vermek, bölüşmede bulunan parçalardan ayırmak Batı, beynini sömürdüğü insanlara kendi uyruklarına sağladığı konfordan pay verip gönül alır. H. Taner 2) mec. küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
abayı yakmak — tkz. (birine) aşırı bir biçimde gönül vermek, tutulmak, âşık olmak Sen mi verdin ona gönül yoksa o mu yaktı sana daha önce abayı? O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
MEYLETMEK — Bir tarafa doğru eğilmek. Bir tarafa yönelmek. * Sevgisini vermek, eğilmek. Gönül vermek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
eğinmek — e Gönül vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyletmek — e, der, Ar. meyl + T. etmek 1) Eğilmek 2) Gönül vermek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sevmek — i, er 1) Sevgi ve bağlılık duymak Çok az lakırtı söylediği için sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı. Ö. Seyfettin 2) Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek Ne kadınlar sevdim zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir … Çağatay Osmanlı Sözlük