sirâyet — (A.) [ ﺖیاﺮﺱ ] bulaşma, geçme. ♦ sirâyet etmek geçmek, bulaşmak … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
sirayet etmek — 1) hastalık geçmek, bulaşmak Yazın korkunç sıtması, gökyüzüne ve gökyüzünün yıldızlarına kadar sirayet eden bu küçük kasabayı terke hazırlanıyordu. S. F. Abasıyanık 2) mec. yayılmak, dağılmak Bu dedikodular bizim eve bile sirayet etti. A. Gündüz … Çağatay Osmanlı Sözlük
SİRAYET — Yayılmak, bulaşmak, geçmek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
sirayet — bulaşma; yayılma; geçme … Hukuk Sözlüğü
yakmak — sirayet etmek, bulaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
MU'DÎ — Sirâyet edici, bulaşıcı, sâri … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bulaşmak — nsz 1) Bir nesne, üzerine sürülen bir şey yüzünden kirlenmek Tabak bulaştı. 2) e İstenilmeyen bir madde bir şeye sürülmek Yüzüne gözüne yer yer kepek bulaşmıştı. S. F. Abasıyanık 3) e Hastalık geçmek, sirayet etmek Çocuğa suçiçeği bulaşmış. 4) e… … Çağatay Osmanlı Sözlük
geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaçmak — e, ar 1) Hızla koşup bir yere saklanmak Bir tehlike sezdiğin anda hemen eve kaçarsın. H. R. Gürpınar 2) nsz Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek Silahını hatta başındaki şapkasını bırakıp kaçıyor. R. E. Ünaydın 3) den… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ortalık — is., ğı 1) Bulunulan yer, çevre Ortalık karanlık, bizi kimse görmez, merak etme. P. Safa 2) İçinde bulunulan, yaşanılan ev, oda vb. yer Artık benim gündelikle çamaşıra, ortalık temizlemeye gitmeden başka çare kalmadı. H. E. Adıvar 3) Yeryüzünün… … Çağatay Osmanlı Sözlük