telaşa düşmek — telaşlanmak Vapur işlemeyecek zamanlarda bile bir gün işinden kalmadığını bilen Hayriye Hanım telaşa düştü. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
talbıtmak — telaşlanmak, çarpınmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
çırpınmak — nsz 1) Acı ile debelenmek Bir oltanın iğnesinde çırpınan bir balık. O. V. Kanık 2) Kaslar birdenbire kendiliğinden ve düzensiz bir biçimde kımıldamak, ihtilaç etmek 3) Ses çıkararak hafifçe dalgalanmak Bayrakları arzularımla çırpınan gemiler, bir … Çağatay Osmanlı Sözlük
telaşlanma — is. Telaşlanmak işi … Çağatay Osmanlı Sözlük
alev almak — 1) tutuşmak, yanmaya başlamak Sobada çıralar hemen alev almış, odunları da tutuşturmuştu. T. Buğra 2) mec. coşmak, heyecanlanmak, heyecana gelmek 3) mec. öfkelenmek, kızmak 4) mec. telaşlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
baygınlık geçirmek — 1) bayılmak 2) mec. çok heyecanlanmak, telaşlanmak Annem, üç gün sonra, sevinç baygınlıkları geçiren Yahudi nin avucuna on altın sayıp yalvardı. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
telaş etmek — sıkıntı duyarak acele etmek, endişelenmek, telaşlanmak Nazım Paşa böyle bir içtimadan ne kadar telaş etse haklı idi. A. Rasim … Çağatay Osmanlı Sözlük
ateş almak — 1) yanmak, tutuşmak 2) ateşli silah patlamak 3) mec. coşmak Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır. M. Ş. Esendal 4) mec. telaşlanmak, heyecanlanmak 5) mec. öfkelenmek 6) mec. acele davranmak, acele etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
fitili almak — (biri) birdenbire telaşlanmak, kaygılanmak, öfkelenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
etekleri tutuşmak — çok telaşlanmak … Çağatay Osmanlı Sözlük