kına (veya kınalar) yakmak (veya koymak veya sürmek veya vurmak veya yakınmak veya yakılmak) — 1) kınayı su ile karıştırıp bulamaç kıvamına getirerek boyanacak yere sürmek Bazıları bütün ele, avuçlara değil, yalnız bir tek parmağın baş kısmına kına koyarlardı ki buna yüksük kına tabir olunurdu. R. H. Karay 2) mec. birinin uğradığı kötü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
müşteki olmak — yakınmak, şikâyetçi olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
şikâyette bulunmak — yakınmak, şikâyet etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakınma — 1. is. Yakınmak (I) işi 2. is. Yakınmak (II) işi, şikâyet, şekva Bir yakınma tiradı, döner dolaşır sizin para kazanmak alanındaki beceriksizliğinize dayanır. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağlamak — nsz 1) Üzüntü, acı, sevinç, pişmanlık vb.nin etkisiyle gözyaşı dökmek 2) Ağaç budandığında kesilen yerlerden besi suyu veya öz su akmak 3) den Sızlanmak, yakınmak Utanç ve kahırdan, yumruklarını ısıra ısıra bir zaman ağladı. A. İlhan 4) e Bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızıldanmak — nsz Sızlanmak, yakınmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızlamak — nsz 1) Hafifçe ağrımak Kafa kemiklerine varıncaya kadar her yanı sızlıyordu. N. Cumalı 2) Yakınmak Ağladı, sızladı … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızlanma — is. Sızlanmak işi, yakınmak, şikâyet, şekva, tazallum Sonra karısının, para yetiştiremiyorum diye sızlanmasını hatırladı. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
sızlanmak — nsz Kendine yapılan bir haksızlığı, kendisini tedirgin eden bir durumu, çare bulması veya sadece sıkıntısına ortak olması için karşısındakine anlatmak, yakınmak, şikâyet etmek, şekva etmek, tazallum etmek Geldiği saatten beri bana biraz kuru… … Çağatay Osmanlı Sözlük
söylenmek — nsz 1) Söyleme işi yapılmak Suçluların ikisini de sağ bırakmayacağı söylenmekteydi. H. R. Gürpınar 2) Kendi kendine konuşmak, kendi kendine bir şeyler söylemek 3) mec. Çıkışmak, azarlamak, eleştirmek Benim kırdığımı anlayınca bana söylenmeye… … Çağatay Osmanlı Sözlük