- iş birliği yapmak
- amaç ve çıkarları bir olanlarca çalışma ortaklığı kurulmak
Mustafa Kemal Paşa ve kendisiyle iş birliği yapan bazılarımız, ben de dâhil, merkezin Anadolu'da olmasını tercih ettik.
- H. E. Adıvar
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Mustafa Kemal Paşa ve kendisiyle iş birliği yapan bazılarımız, ben de dâhil, merkezin Anadolu'da olmasını tercih ettik.
- H. E. AdıvarÇağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
iş birliği — is. 1) Amaç ve çıkarları bir olanların oluşturdukları çalışma ortaklığı, teşrikimesai Yaşları otuzu geçmemiş olmak şartı ile her çeşit grupla iş birliğine hazırdılar. H. Taner 2) Bir işin çeşitli kişilerce yapılması Atasözü, Deyim ve Birleşik… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el birliği — is. Bir iş yapmak için birleşme, beraberlik, dayanışma Yeni tiyatro binası projesini el birliğiyle şimdilik bir tarafa bıraktırdık. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller el birliği etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
çıkarma birliği — is., ask. Deniz kıyısında çıkarma harekâtı yapmak üzere eğitilmiş, özel yapılmış hafif ve küçük teknelerden kurulmuş askerî birlik … Çağatay Osmanlı Sözlük
sırt sırta vermek — iş birliği yapmak Düşmana karşı ilk defa sırt sırta verip direnirken birbirlerinin kalp atışını da duymuşlar. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
kedi ile harara (veya çuvala) girmek — geçimsiz biri ile iş birliği yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
birbirinin ağzına tükürmek — tkz. bir sorunda, bir olayda sözleşmiş gibi ağız birliği yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir olmak — bir araya gelmek, iş birliği yapmak Baba oğul bir oldular, ilkin çerçeveleri söküp düzelttiler. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük