- ön
- is.
1) Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
Beş on kişi, köşkün önünde toplandık.
- M. Ş. Esendal2) Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşıAltmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim.
- B. Felek3) Bir kimsenin ilerisiBir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi.
- S. F. Abasıyanık4) Yakın gelecek zamanÖnümüz kış.
5) Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümüUçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık.
- P. Safa6) Önce olan, ilkÖn söz. Ön görüşme.
7) Civar, yöreKanlıca önlerine geldiler.
8) sf. Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olanBen, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım.
- A. GündüzBirleşik Sözler- ön ad- ön alım- ön avurt- önayak- ön ayak- ön bilgi- ön damak- ön deyi- ön deyiş- ön ek- ön eleme- ön göğüs- öngörmek- öngörü- ön gün- ön hekim- ön içki- ön kayıt- ön kol- ön koşul- ön oda- ön oluş- ön ödeme- ön proje- ön rapor- ön seçim- ön ses- önsezi- ön söz- ön şart- ön tasar- ön tasım- ön teker- ön uyum- ön vurgu- ön yargı- önü sıra- göz önüAtasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.