- sapsarı
- is.
1) Çok sarı veya her yanı sarı
Yüzüm de sapsarı mı, kâğıt gibi beyaz mı? Bilmiyorum, aynaya bakmaktan çekiniyorum.
- R. H. Karay2) sf. Bu renkte olanAtasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller- <
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
sapsarı — sif. Lap sarı, tamamilə sarı, çox saralmış. Kitabın sapsarı vərəqləri. – Sapsarıdır ağacların; Xəzəl olmuş yarpaqları. S. V.. Gecə ay doğacaq, rəngi sapsarı; Göylərin sayrışan şux ulduzları; Buluddan buluda süzüləcəkdir; Sənsiz taqətləri… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
sapsarı kesilmek (veya olmak) — çok sararmak Heyecandan dudakları titriyordu ve benzi sapsarı kesilmişti. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kehribar gibi — sapsarı, koyu sarı Üstelik tütünler kehribar gibiydi bu yıl. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
doğru — sf. 1) Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı 2) Gerçek, yalan olmayan Doğru haber. 3) Akla, mantığa, gerçeğe veya kurala uygun Bunları sana şimdiden söylemek daha doğrudur. A. Gündüz 4) is. Gerçek, hakikat Söyleyin… … Çağatay Osmanlı Sözlük
karışmak — e 1) İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı. H. R. Gürpınar 2) Düzensiz, dağınık olmak Yanıma her tarafı titreyerek sapsarı, sakal bıyığa… … Çağatay Osmanlı Sözlük
katırtırnağı — is., bit. b. Baklagillerden, dalları çok ince, çiçekleri sarı, bazı türleri hekimlikte idrar söktürücü olarak kullanılan bir bitki (Genista scoparia) Tepelerini sapsarı, baygın kokulu katırtırnaklarıyla süslediği iki külahı çoktan örmüştü. O. C.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazara — zf., Ar. ḳażāˀ + Far. rā 1) Kaza sonucu, yanlışlıkla, bilmeden, kazaen, ezkaza Kazara çarptım herifçioğluna, koyduğu şeytan minarelerinin üstüne kıçüstü düşüverdi. S. F. Abasıyanık 2) Rastgele, tesadüfen Köşkün kapısından kazara postacı geçse… … Çağatay Osmanlı Sözlük
koskocaman — sf. 1) Çok büyük, çok iri, muazzam O sıralarda insana hayret verecek kadar koskocaman ve sapsarı bir ay fırladı. Halikarnas Balıkçısı 2) Geniş, büyük, kalabalık Size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
lüle lüle — sf. Kıvrımları olan, kıvrım kıvrım Halamın bir kucak, sapsarı, lüle lüle saçları vardı. O. Kemal … Çağatay Osmanlı Sözlük
peşkir — is., Far. pīşgīr 1) Genellikle pamuk ipliğinden dokunmuş ince havlu 2) Yemek yerken kullanılan, el kurulanan, büyük mendil biçiminde pamuk veya keten bez, peçete Henüz birkaç yudum içtiği şarabın ıslaklığını sapsarı bıyıklarının üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük