- yere bakmak
- ihtiyarların ölümü yakın olmak
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
Çağatay Osmanlı Sözlük. 2010.
yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gözünü (veya gözlerini) (bir şeye) dikmek — dikkatle bakmak, gözünü ayırmadan bir yere veya bir kimseye bakmak O sert bir tavır alıyor, gözlerini Ali Rıza Bey in gözlerine dikerek adamcağızı büsbütün şaşırtıyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
baygın — sf. 1) Bayılmış, kendinden geçmiş İki tarafına sarhoş sarhoş sallanan sandalda balıkçıyı baygın buldu. S. F. Abasıyanık 2) Süzgün Baygın bakış. 3) Gönül vermiş 4) İnsanı kendinden geçirir gibi olan Bahçe kapısına varmadan daha / Baygın kokusu… … Çağatay Osmanlı Sözlük
boş — sf. 1) İçinde, üstünde hiç kimse veya hiçbir şey bulunmayan, dolu karşıtı Yaralı kaymakamla iki emir eri de boş kalan kompartımana rahatça yerleştiler. A. Gündüz 2) Görevlisi olmayan (iş, görev), münhal Boş kadro. 3) Yapılacak işi olmayan, işsiz… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çivilemek — i, e 1) Bir şeyi bir yere çivi ile tutturmak, mıhlamak 2) Aynı noktaya sürekli olarak bakmak Duvara sırtını verip çömeldi. Gözünü hamamcının geleceği yola çiviledi. A. Sayar 3) i, mec. Vurmak, öldürmek 4) e, mec. Olduğu yerde hareketsiz bırakmak… … Çağatay Osmanlı Sözlük
taramak — i 1) Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu. Y. Kemal 2) Bir şey veya kimseyi bulmak, denetlemek için türlü yöntemlerden yararlanarak bir yeri sıkı bir biçimde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüksek — sf., ği 1) Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan ... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı. Ö. Seyfettin 2) Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor. H. Taner 3) Güçlü,… … Çağatay Osmanlı Sözlük